Sekiz yaşındaydım ve güneşli bir pazartesi günü dükkana dayımın yanına gittim öğleden sonra. Sağı solu sileyim, silecek süpürgelerini temizleyeyim, radyatör hortumlarını parlatayım da dayımın gözüne gireyim falan derken dayım beni çağırdı.
Elinde 10.000 TL vardı. İlker Kasap Namık'ı biliyor musun dedi. Biliyorum dayı dedim, Osman eczanesinin bir ilerisindeki sokakta. Cin gibiydim o zamanlar, gözüm ayrı başım ayrı oynuyor, kapmam lazım o işi. Normalde dükkanda başka bir çırak var ama dayım onu mal almaya göndermiş, ananem de kıyma istemiş, acelesi var, mecbur beni aldı oyuna.
Verdi 10.000 lirayı, git dedi Namık abine, beni Oto Sefaköy Metin'in yeğeniyim de, sana 10.000 liralık yağsız kıyma versin. Tamam dedim. Aldım parayı çıktım dükkandan. Dayım bir taraftan da tedirgin tabi, çok da büyük değilim. Bugün 15 yaşındaki çocuklar yapmıyor bu tip görevleri ebeveyn korkusundan.
Karşıdan karşıya geçtim, dayım çok da emin olmadan beni izliyor bir taraftan. Sonra gözden kayboldum. Osman eczanesini geçtim girdim sokağa. Kasap Namık'ın kapısından girdim, tam parayı uzatacakken geldi şeytan.
Dedim ki 9.900 liralık yağsız kıyma. Namık abi şaşırdı, gülerek sen nerden geliyorsun dedi. Aşağıda bizim ev dedim konuyu dayıma getirmeden. Oğlum olmaz 9900 liralık dedi. Ya dedim abi sen yap işte, ölçtük biçtik bu kadarı yetiyor bize, fazlası israf olacak. Gülmeye devam etti ama kıymayı da verdi. Aldım kıymayı ve paranın üstünü çıktım. Hemen iki sokak ilerideki Durak pastanesine attım kendimi. Durak pastanesi çocukluğumun rüyasıydı. Gri alüminyum doğramalarının arkasında çok güzel tatlıların olduğu cam vitrinlerle süslenmişti. İçeride insanların çay içmesi için bir kaç tane küçük yuvarlak masa da vardı. Önce vitrininde durdum ve bekledim.
Oradaydı.
Alman Pastası!
Pastayı aldım, elimdeydi, dünyanın en mutlu çocuğuydum. Sanki Gerson ve Oğuz Çetin paslaşmış Tanju'da rövaşata ile gol atmıştı.
Elime pastayı aldım, her parmağıma özenle bulaştıra bulaştıra yemeye başladım, içindeki krema gerçekten dünyadaki en büyük hazlardan biriydi.
Bir taraftan da kıymayı tutuyor ve dükkana doğru yürüyordum.
Dükkanın önüne doğru geldiğimde baktım dayım yola bakıyor, gözüyle beni arıyor. Dur dedim şuna bir numara çekeyim. Tak, gittim saklandım dükkanın karşısında bir arabanın arkasına. Ben onu kesiyorum, kıkır kıkır da gülüyorum bir taraftan. O da bakınıp duruyor geyiğin aslan kestiği gibi. Sonra dayım içeri gitti, çıkmadı bir süre, ben de duramadım artık geçtim karşıya, girdim dükkana.
Dayım telefonda, tamam Namık abi sağ ol, geldi şimdi dedi, kapattı.
Esnafların dostluğunu unuttuğum bir ketenpereye gelmiştim.
Vaaay hoş geldin dedi. Hoş bulduk dayı dedim, buyur kıyma, 10.000 liralık.
Dayım kıymaya baktı, bana baktı, yanıma geldi, kulağımı tuttu hafiften ve bir taraftan da ufak ufak sıkarak, dedi ki gofret mi istiyorsun, pasta mı istiyorsun, sakız mı istiyorsun, kasa orada git al, ye, eve gidecek nimeti eksiltme dedi. Tamam diyebildim kulağım hafif kızarırken. Şimdi git kıymayı götür ananen bekliyor dedi. Çıktım. Götürdüm kıymayı.
Sonradan duydum annemden. Kasap Namık demiş ki bu çocuk dediğini yaptırıyor, bırakma sen bunu Metin. Bırakmadı dayım.
Şanslıydım. Hayatımın en güzel pastasını yedim, hayatımın en güzel dersini aldım.
Comments